NESRİN DAĞ İLE BİLİNÇALTI KAPILARI
Biz Neyin Toplamıyız? İnsanlar neye göre tepki verir, onları tetikleyen nedir?
Hayata gözlerimizi açtığımızda, birbirinden farklı tepkileri neden veririz? Ani iki olayı yaşayan insanlar, neden farklı kişiler olur? Bilmediğimiz bir duygunun içerisinde neden kendimizi buluruz? Kendimi anlamaya çalışırken, bir anda kendimi bu soruların ortasında buldum. Biliyorum ki, bu insanoğlunun kangrenidir. Kendini anlamaya çalışması, kendini anlamlandırma isteğidir. Kim bilir belki de bu yaşamın, sürekliliği için aslında sahip olduğumuz en önemli ama aynı zamanda bize acı çektiren en büyük duygudur.
Boşluklar…
Boşlukları hisseder, taşır ama hiçbir zaman anlamlandıramayız. Sonunda onla yaşamayı öğrenir, hayatımızın bir parçası yaparız. O öyle bir his ki, ağırlığı net ama varlığı yok gibidir. Görünmez ama aslında her şeyin içindedir. Bunu o kadar net görmeye başladım ki sonunda kocaman bir kuyunun dibinde olmayan ve başaramadığım her şeyle, kendimle yüz yüze gelmiştim. Anladım ki her şey olduğum yerde başlıyordu, tam da olduğum noktada taşıdığım her şey aslında yansımalarımdaydı. Bir kişi değil, binlerce insan; altmış yıl değil, binlerce yıl derinliklerimdeydi. Derinliklerim kusuyordu öğrendiklerimi. Sürekli yaşadığım her olayı, her öğrenimi ve bunların bazılarını nerden geldiği hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Bu parçaları birleştirmeye çalışsam da gözümde benimle yeterince bütünleşmiyordu. Ama gerçeğim haline gelmişti bile.
Hayatımızda olan her şey, bizim gerçekliğimizdir. Hayatımızın tüm parçalarını biz oluşturmayız. Bazı parçalar, atalarımızdan bize miras kalır ve bu bize gen ile aktarılır. Biz kendi hikayemizde bazı kısımları buna göre yaşar, baktığımızda asla farkına varmayız. Başka yaşamların tekrarlarını yaşıyorsun ve bu tekrarlar muthiş durumlara kapı açarken, bazen seni istemediğin bir hayatın ortasına atabiliyor ve sen de bunu boşluk sanıp anlam veremiyorsun. Hepimizin kavramları başkadır. Kimileri buna boşluk derken, kimileri kafa karışıklığı der. Halbuki yolun seni başlattığı yer aynıdır. Başkaları bir kavramı kötü olarak algılarken, bir başkası haz alabilir. Böylece aramızdaki değişkenliklerin ilk tohumları baş gösterir. Peki bu değişkenlikler kendi içerisinde değişime açıksa ve atalarımızın kendini korumak istediği durumda mutlu oluyorsam? Atalarımızın korktuğu inancı taşıyıp, hayatımın sonuna kadar mutlu olduğum durumdan kendimi mahrum bırakma zorunda kalırsam? Değişkenliklerin bir yönü de budur.
Atalarımızın; mücadele etme, savaşma inançlarına artık ihtiyacımız kalmamıştır. Çünkü Koşullarımız içerisinde bulunduğumuz ortam sürekli değişim gösterir. Genetiğinde bulunan “Mücadele etmek zorundayım” inancı şu an bize katacağı tek şey hayatımızı, ilişkilerimizi ve hatta yaşamımızı sadece bir savaş haline çevirmesi olacaktır. Bu inanç, bu düzen içinde hayatını alt-üst etmekten başka bir işe yaramaz. Bu noktadan sonra ayrışmalar ve farklılıklar başlar. Bu noktada yapman gereken durum, hayatının dışına çıkıp hayatına bakmak olacaktır.
Hayatına bak!
Kendi dışına çık ve kendine bak! Ne görüyorsun? Hep gözünden kaçan ama hep hayatının bir yerlerinde olan, sürekli yaşadığın ama anlam veremediğin boşluğu bul. Sonra bunların seni hangi döngülerde sürekli sıkıştırdığını gör. İşte geriye bakıp, gördüğün manzara sensin. Fakat bu koca manzara sadece sana ait değil. Binlerce insanın geçmişi ve geleceği şu an zihninde, hücrelerinde, hayatının her alanında dolaşıyor. Sen; kocaman bir varoluşu temsil ederken, aynı zamanda yok olmayacak her şeyi bırakacak kişisin. Bu tablodan korkma, onu değiştir. Yeni artılar ekle, iyileştir, çeşitlendir, tamir et. Bunu yapmaktan korkuyor olabilirsin. Korkma sebebin sana ait olmayan korkuları bile seninmiş gibi yaşamandan, her şeye sıkıca bağlanmandan geliyor.
Oysa ki, içinde seni her şeyden uzak tutan, o korku bile sana ait değil. Seçimler böyle başlar, başkalarının seçimleri bize bir hayat verdi. Ama önemli olan seçim sırasının sana geçmiş olması. Senin de, seçimlerinin başkalarının hayatının şekillendirecek olması. Yeni bir hayatla aranda duran, binlerce kişi ve seçimler değil, sadece sen ve seçimlerin. Genetik, bir olayı yaşamadığınız halde hala acısını taşıdığımız, deneyimlerini aldığımız kocaman inanç birikimidir.
Peki Bu Nasıl Olur?
Nesillerden nesillere inanç aktarımı morfogenetik alan ile sağlanır. Bu alan, genetikteki duygularda oluşan bilgileri saklar ve bir sonrakine aktarımı sağlar. Bu duruma genetik hafıza denilir. Biz varoluşumuzda bir çok özellik ile var oluruz. Önemli olan kısmı ise zihinsel oluşumdur. Zihnimiz ile var olmamız, neredeyse hayatımızın tümünü kapsar ve yaşam ilk anda zihinde başlar. Bu yarattığımız her şeyin ilk adımı gibidir. Atılan ilk adıma, biyolojik yapımız ayak uydurmaya başlar ve hayatımızın tamamı değişime girer. Bize bırakılan ya da aktarılan bilgileri, bizden ileriye aktarıyoruz. Bu aslında yaptığımız tüm seçimlerde özgür olmadığımızı gösteriyor. Bize aktarılan bu bilgiler yaşamımızı şekillendirmede büyük bir rol oynuyor. Çünkü bizim kabul ettiğimizi gerçekliklere göre hayatımız şekilleniyor. Bu gerçeklerin değişmeyeceğini düşünsek bile farkında olmadığımız halde her an değişebiliyor, aramızda farklılıklar doğuruyor. Geçmiş ve gelecek bu değişimlerde şekilleniyor. Sen her ne kadar kaygılara boğulmuş olsan da, şu an durduğun noktada bir heykeltraş gibi gerçekliğini şekillendiriyorsun.
Gerçekliğini yaratan ilk adım, düşüncelerin oluyor. Bu seninle benim sonsuz muhteşem döngümüzü başlatmış oluyor. Kendi döngünü şu an yarattığının farkında mısın? Yaptığın veya yapmadığın her şey ile..
Stefan Zweig dediği gibi ” Tek bir cesur insanın başarısından, tüm bir kuşağa yetecek şevk ve cesaret doğar…” Sevgiler.
Nesrin Dağ- Inner Speak ve Theta healing Terapisti
Görüşmek Üzere….